Sektörde yıllarca yıllık tecrübesi olan Zeki Bey, Türkiye'de 2006'da yazılım sektörünün cirosunun en iyi tahminle 1 milyon dolar olduğunu söyledi. (Bir ay sonra katıldığım bir seminerde de Türkiye Bilişim Vakfı başkanı IT cirosunun 6 milyon dolar olduğunu, bunun en fazla %15'inin yazılım olduğunu söyleyerek çok yakın bir tahmin yaptı.)
Herkes "şunu biz yaparız", "biz onu daha iyi yaparız" diyor, ama bir icraat yok. İhalelerde öyle bir ihale dosyası hazırlanıyor ki, hazırlayan da, ihaleye girenler de orada yazanların hepsinin yapılmayacağını biliyor. Kim diğerini ikna ederse, onun dediği oluyor. Daha önce hiç benzer işler yapmamış ufak şirketler, çok büyük risk alıyor, sonuçta dandik işler çıkıyor.
Şirketler, kendi durumlarına bakmadan, sırf piyasada herkeste var diye yazılım istiyor. Bilmedikleri için öyle şeyler istiyorlar ki; hem uçsun hem yüzsün, hem de koşsun istiyorlar... Yok böyle bişey! Biz teknolojiyi üreten değil, tüketen bir millet olduğumuz için, teknolojinin sınırlarını bilmiyoruz.
Bir de marka yaratmayı hiç anlamadık biz. Sadece isim koymak değil marka yaratmak, çok zor bir iş. Bir kere bir yazılımı paket olarak satmaya başladığınız anda, üzerinde yapacağınız en ufak değişiklik bile sorun oluyor. Eğer dikkat etmez, iyi yönetemezseniz bu olayı, bir sürü farklı yazılım olur müşteride.
Konuşmasının genelinde de insan kaynağı sorunundan bahsetti Zeki Bey. Türkiye'de doğru düzgün yazılımcı yetiştirilmediğini, genelde piyasadaki yazılımcıların başka başka üniversite eğitimlerine sahip olduğunu anlattı. Mesela java biliyorum diyen bir adamın ne kadar bildiğini anlamanın çok zor olduğu örneğini verdi. O yüzden adam alırken, bilgisayar bilgisi değil, bilgisayar ve programlama temeline önem veriliyormuş. Daha sonra eğitimlerle ve tecrübeyle şirket içinde yetiştiriliyormuş. En büyük sorun da, bu yetişen adamların yurtdışında çok iyi maaş veren şirketlerce kapılmasıymış.
0 yorum:
Yorum Gönder